Tutunamayanlar, Türk edebiyatında bir dönüm noktası olarak kabul edilen, postmodern anlatı teknikleriyle örülü, zengin ve zorlayıcı bir romandır. Yüzeyde, yakın arkadaşının intiharıyla sarsılan Turgut Özben’in, Selim Işık’ın hayatını anlamaya çalışma çabası anlatılır; fakat satır aralarında modern insanın topluma, aileye, işe, ideolojilere ve hatta kendine karşı yaşadığı yabancılaşma bütün çıplaklığıyla görünür hâle gelir. Roman; parodi, ironi, iç monolog, bilinç akışı, ansiklopedik listeler ve oyunlu dil yapısıyla, okuru konfor alanından çıkartan deneysel bir yapı sunar. Bu inceleme, Turgut’un Selim’in izini sürerken geçirdiği dönüşümü, “tutunamayan” figürünün şehirli, eğitimli ama ruhen yaralı bireyi nasıl temsil ettiğini ve Atay’ın toplumsal eleştirilerini detaylı biçimde ele alır. Modern insanın kariyer, başarı ve uyum baskısı altında giderek yalnızlaşmasını, mizah ile trajediyi aynı potada eriten bir üslupla işleyen eser, yeni kuşak okurlar için hâlâ sarsıcı derecede güncel bir metin olmayı sürdürür.
Roman, mühendis Turgut Özben’in, yakın arkadaşı Selim Işık’ın intihar ettiğini öğrenmesiyle başlar. Bu ölüm haberi, Turgut’un sıradan ve dışarıdan bakıldığında “başarılı” görünen hayatını kökten sarsar. Turgut, Selim’in neden intihar ettiğini, onu bu noktaya getiren duygusal ve zihinsel süreçleri anlamak için adeta bir içsel soruşturma başlatır. Selim’in geride bıraktığı notları, mektupları, anıları ve onu tanıyan insanları bir araya getirerek kendi içinde uzun bir yolculuğa çıkar. Bu araştırma, zamanla Selim’in hayatını anlamaktan çok Turgut’un kendi benliğini, çocukluğunu, evliliğini, iş hayatını ve toplumla kurduğu mesafeli ilişkiyi sorgulamasına dönüşür.
Selim, toplumun değerleriyle uyuşamayan, kalabalıklar içinde bile yalnız hisseden, hassas ve kırılgan bir “tutunamayan” olarak karşımıza çıkar. Turgut, Selim’in arkadaşlarıyla tek tek görüşürken, her anlatı parçası Selim’in ve aslında bir dönemin “kabına sığmayan” insanlarının portresini tamamlar. Roman ilerledikçe gerçek ile kurmaca, geçmiş ile şimdi, mizah ile hüzün iç içe geçer. Turgut, sonunda kendi de bu dünyaya tam anlamıyla “tutunamayan” biri hâline gelir; Selim’in izini sürerken, toplumla olan bağlarını tek tek koparır, kimliğini ve aidiyet duygusunu geride bırakır. Böylece Tutunamayanlar, yalnızca bir arkadaşlık hikâyesi değil, modern bireyin varoluşsal bir çözülüş sürecinin romanı hâline gelir.
Tutunamayanlar’ın ana fikri, modern toplumun baskıları altında ezilen, uyum sağlayamayan, değerleriyle yaşadığı çevre arasındaki uçurumda sıkışıp kalan bireyin yabancılaşmasını ve anlamsızlık duygusunu görünür kılmaktır. Oğuz Atay, Selim ve Turgut üzerinden, başarı, saygınlık ve uyum gibi kavramların aslında ne kadar kırılgan ve yüzeysel olduğunu sorgular. Toplumun dayattığı kalıplara sığamayan, iç dünyası zengin ama dış dünyada “uyumsuz” damgası yiyen bireylerin, hem kendilerine hem de çevrelerine yabancılaşmasını ironi ve hüzünle birlikte anlatır.
Roman, modern insanın “tutunma” çabasının, çoğu zaman boşlukta savrulma ile sonuçlandığını; asıl dramın ise bu savrulmayı dahi ifade edememek olduğunu ortaya koyar. Atay, okura, sıradan görünen hayatların ardındaki kırık ruhları düşünme fırsatı sunar ve samimi bir yüzleşmeye davet eder.
Oğuz Atay, 1934 doğumlu, modern Türk edebiyatının en özgün ve etkili yazarlarından biridir. Mühendislik eğitimi almasına rağmen, yazarlık yolunda unutulmaz eserler ortaya koyarak edebiyat tarihinde ayrıcalıklı bir yer edinmiştir. Postmodern anlatım tekniklerini Türkçede cesurca deneyen Atay, bireyin yalnızlığını, yabancılaşmasını ve toplumla çatışmasını ironi, kara mizah ve derin bir duygusallıkla işler. Yaşadığı dönemde eserleri yeterince anlaşılmasa da, ölümünden sonra kuşaklar boyunca büyüyen bir okur kitlesi tarafından keşfedilmiş ve bir “kült yazar”a dönüşmüştür. Özellikle Tutunamayanlar ve Tehlikeli Oyunlar, onun insan ruhunun karmaşıklığını anlatmadaki ustalığının en belirgin örnekleridir.